Alkışlamak Neden Günahtır ?

Murat

New member
Alkışlamak Neden Günahtır?

Alkışlamak, toplumumuzda genellikle bir takdir ifadesi, bir başarıya saygı gösterisi olarak kabul edilir. Bir kişinin yaptığı bir işin ardından alkışlanması, genellikle o kişinin yeteneklerinin veya başarısının onurlandırılması olarak görülür. Ancak, alkışın dinî ve etik açıdan bazı olumsuz yönleri ve tartışmaları da vardır. Alkışlamak, birçok kültürde ve özellikle dinî bağlamda çeşitli tartışmalara yol açan bir davranış haline gelmiştir. Bazı dinî görüşler, alkışlamayı bir tür aşırı takdir olarak değerlendirip bunun doğru olmadığına inanırlar. Peki, alkışlamak neden günahtır? Bu konuda yapılacak inceleme, toplumsal normların, inançların ve etik değerlerin bir araya gelerek nasıl bir tabu oluşturduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır.

Alkışlamanın Dinî Boyutu

Dinî açıdan alkışlamak, özellikle bazı İslamî ve Hristiyan inançlarında sakıncalı görülebilir. Birçok dinî öğreti, Allah’a ve O’nun yarattığı her şeye karşı duyulan saygıyı ve sevginin, yalnızca Tanrı’ya yönlendirilmesi gerektiğini belirtir. İnsanlara gösterilen aşırı takdirin, insanın egosunu yükseltebileceği ve bunun sonucunda kibir, gurur gibi kötü ahlâkî değerlerin ortaya çıkabileceği düşünülür. Alkışlar, bir kişinin başarısının daha çok öne çıkarılmasına neden olabilir ve bu da bir tür "şirk" anlamına gelebilir, yani Allah’a karşı bir tür haksızlık olarak değerlendirilebilir.

İslam'da, özellikle bazı hadîslerde, insanların birbirine gereksiz yere iltifat etmeleri ve fazla takdirde bulunmaları önerilmez. Çünkü böyle bir davranış, kişinin kalbini bozar ve o kişi kendini yüceltmeye başlar. "Alkışlanmak" ya da başkalarına sürekli iltifatlar sunmak, aslında kişinin dünyevî başarılarına odaklanmasını ve ahlâkî değerleri göz ardı etmesini teşvik edebilir. Bu nedenle alkışlamak, bazı dinî yorumlara göre günahtır.

Alkışlamak ve Kibirlilik

Alkışlanmak, bir kişinin egosunu şişirir. Bu, doğal olarak kişide kibir ve gurur duygularını besleyebilir. "Kibir" İslam’da ve birçok diğer dinî öğretilerde ciddi bir tehlike olarak kabul edilir. Kibir, insanın sadece kendisini beğenmesi, diğerlerini küçümsemesi ve Tanrı’ya karşı bir üstünlük duygusu geliştirmesi anlamına gelir. İnsanların alkışlanması, bu tehlikeli duygulara neden olabilir ve kişi kendisini başkalarından üstün görmeye başlayabilir. Bu da onu doğru yoldan saptırabilir.

Alkışlanan kişi, sürekli olarak başkalarının onayına ihtiyaç duyarsa, içsel bir huzursuzluk ve güven eksikliği de gelişebilir. Bunun sonucunda, bu tür insanlar dışa bağımlı hâle gelirler ve kişisel değerlerini başkalarının bakış açılarına göre şekillendirmeye başlarlar. Bir insanın alkışlanması ve onurlandırılması, aslında onun doğru yolda olup olmadığının ölçütü olmamalıdır.

Alkışlamak ve Manevi Tehlikeler

Alkışlamak, bir diğer açıdan bakıldığında, manevî bir tehlike arz eder. Eğer bir insan, alkışlar ve takdirler ile ödüllendirilirse, sürekli olarak bu ödülleri bekler hale gelebilir. Bu da onun manevi gelişimine engel olabilir. Gerçek maneviyat, içsel bir huzur ve kendini kabul etme ile ilgilidir, dışsal ödüller ve alkışlarla değil. Eğer bir kişi sürekli alkışlar ve takdirler peşinde koşarsa, kendi içsel huzurunu kaybedebilir.

Bu tür davranışlar, kişinin kendisini Allah’a yakınlaştırmaktan çok, dünyevi hedeflere yönlendiren bir yol açabilir. Bu durum da kişinin imanını zayıflatabilir ve ruhsal gelişimine engel olabilir. Ayrıca alkışlanan kişi, gösterdiği davranışların Allah’ın rızasını kazanmak için değil, başkalarının övgüsünü almak için yapıldığını düşünebilir. Bu da kişinin amacını saptırabilir.

Alkışlamak ve Toplumdaki Düşük Ahlâkî Değerler

Toplumda alkışlamanın yaygınlaşması, aslında bir anlamda yanlış değerlerin teşvik edilmesi anlamına da gelir. Eğer toplumsal normlar, başarıyı yalnızca maddî kazançlar ve halk arasında tanınan ünle ödüllendiriyorsa, insanlar gerçek değerleri göz ardı edebilirler. Alkış almak, bazen insanları yetersiz ve yanlış bir başarıya doğru yönlendirebilir. Bu, daha çok "görünüş"e dayalı bir takdir anlayışıdır ve derinlikli manevi bir bakış açısını ihmal eder.

Bunun sonucunda, insanlar alkış almak için sadece yüzeysel başarılar peşinden koşarlar ve içsel değerlerden saparlar. Gerçek başarı, toplumsal takdir veya alkışlarla ölçülmez. İnsanlar, iyi bir ahlâk sergilemek, doğruluğu ve dürüstlüğü ön planda tutmak gibi değerlerle ödüllendirilmeli, ancak bu ödüller alkışla değil, içsel tatmin ve manevi huzurla sağlanmalıdır.

Alkışlamak ve Takdirin Dengeyi

Alkışlamak, belirli bir ölçüde insanın başarılarını onurlandıran bir davranış olabilir, ancak bu takdirin sınırlarını iyi çizmek gerekir. Başarılar, ancak hakkıyla elde edilen ve samimi bir şekilde gerçekleştirilen işler üzerinden alkışlanmalıdır. Ancak alkışlar sürekli hâle geldiğinde, kişilerin başarılarının hak etmediği bir şekilde ödüllendirilmesi, onların daha fazla alkış beklemesine neden olabilir. Bu durum, aslında bireyde bir bağımlılık yaratır; kişilerin değeri alkışa, takdire ve övgüye dayalı hâle gelir.

Toplumda alkışların bu şekilde aşırıya gitmesi, bir yandan insanların gerçek değerlerini kaybetmelerine neden olabilirken, diğer yandan toplumda ahlâkî çöküşe yol açabilir. Çünkü, alkışlanmak için yapılan her davranışın, doğru bir niyetle yapılması gerekmektedir. Alkış almak, her zaman insanın içsel değerleriyle örtüşen bir ödül olmalıdır; aksi takdirde, toplumda daha fazla sahte başarı ve takdirin önü açılabilir.

Sonuç: Alkışlamak, Neden Günahtır?

Alkışlamak, aslında yalnızca dinî açıdan değil, toplumsal ve etik açıdan da tartışmalı bir konu olmuştur. Alkışların, egoyu şişirme, kibir ve gururu besleme gibi olumsuz etkilerinin yanı sıra, kişinin manevi gelişimini engellemeye yönelik tehlikeler barındırdığı da bir gerçektir. Alkışlamak, takdir edilmesi gereken bir başarı olmasına rağmen, bu başarıyı fazla ön plana çıkarmak, kişiyi yanlış yolda yönlendirebilir ve dünyevi başarılara bağımlı hâle getirebilir. Dinî inançlara göre, alkışın insanı Tanrı’dan uzaklaştırıcı etkisi, bir insanın yalnızca Allah’a yönlendirilmesi gerektiği inancıyla bağdaştırılmaktadır. Bu yüzden alkışlamanın doğru bir davranış olmadığı, hatta bazı yorumlara göre günahtır.